5 Mart 2015 Perşembe

MEŞHUR AYDER YAYLASI ;

AYDER YAYLASI TARİHÇE : Ayder hiçbir zaman yayla olarak kullanılmamıştır, Ayder'i Halalılar dinlenme amaçlı kullanmışlardır. Halalılar, Hala Köyünden yaylalarına (Kavrun, Ceymakçur, Paákçur) göç ederken Ayder'de kaplıcada dinlenirler. Araştırmacı Metehan Mollamehmetoğlu Ayderin 1900'lü yıllarda bölge insanı'nın(Halalılar) bir dinlenme yeri olduğunu söyledi. Kaplıcanın geçmişi 1700'lü yılları bulunmaktadır.

               
Halalıların Ayder, Aşağı Ceymakçur,Yukarı Ceymakçur diye üç yaylası vardir. Mayıs ayında Ayder haziran ayinda aşağı Ceymakçur temmuz ayında Yukarı Ceymakçur yaylalarına göç edilir. Agustos ayında Aşağı Ceymakçura göçler indirilir göççüler Ayderde Hodoc'a (ot biçme şenlikleri ) inerler.Eylül ayında da göçler Aydere iner ekim ayinda da Hala köyüne göçerler Hallalılar yakin zamana kada Ayderi yayla olarak kulanırlardi.Turizmle beraber Ayder yaylası da turizm ve eğlence merkezi oldu.
                               

Etimoloji: Ayder "tarlalar" Ayd, standart Ermenice ard `tarla` sözcüğünün Hemşin lehçesindeki eşdeğeridir. Nasıl bir kaynaktır ki. Ayder'de hiç tarla yoktur. Sadece Ayder'de "Ĥodoç" günleri olurdu. Halalılar tarafından Çeêrluk'ları(Çayırlık) Halalılarca erkekli, kızlı hep beraber türkü söyleyerek, eğlenerek çayırlıkları biçerlerdi. Bu zamana da "Ĥodoç" zamanı deniyor. Şuan Ayder'de Ĥodoç günü biliniyor ama yeni nesil tarafından yapılmıyor.


                        
  

Ayder kaplıcası: Osmanlı döneminden beri şifalı suyu ile ilgi odağı olan Ayder 1987 yılında turizm merkezi ilan edilmiş, romatizmal hastalıklar, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarına şifa verdiği iddia edilen, 260 metre derinlikten gelen 50 derece sıcaklığındaki kaplıcalarından faydalanılabilmesi için modern turistik tesieler inşa edilmiştir. 260 metre derinlikten çıkan, 55 derecelik kaplıca sularının başta romatizma, kireçlenme olmak üzere pek çok hastalığa iyi geldiğini belirtiyor. Kaplıca sularından fayda görmek için havuza girmek, özel banyo almak ya da içmek mümkün. KaradenizTeknik Üniversitesi'nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Güler yaptığı açıklamada, kaplıca sularının romatizmal eklem hastalıkları,sinir, sindirim, dolaşım sistemi hastalıklarıyla idrar yolları ve üreme organı hastalıklarına iyi geldiğini belirtiyor. Kaplıca suları ayrıca, egzama ve sedef, ergenlik sivilceleri gibi cilt hastalıklarının tedavisinde de kullanılıyor. Tabii ki, kaplıcaya girmeyi sakıncalı kılacak durumlar da var. Örneğin kanamalı rahatsızlıklar, yüksek tansiyon ve kalp rahatsızlıkları başta geliyor. Bu nedenle kaplıcaya girmeden önce mutlaka uzman bir doktora danışmak şart. Zaten Ayder Kaplıcaları'nda görev yapan bir uzman doktor da bulabilirsiniz. Uzmanlar ayrıca kaplıcada günde ikiden fazla banyo alınmaması gerektiğini hatırlatıyor ve 4 banyodan sonra kendisini halsizlikle belli eden ve Kaplıca Krizi olarak tanımlanan bir rahatsızlığın bazı kişilerde görülmesinin normal olduğunu belirtiyorlar.


LAZLARIN TARİHİ ;

                     

                                   LAZLAR  ( LAZİ )
(Lazca: "Lazi" (tekil) "Lazepe" (çoğul); Gürcüce Lazi / ლაზი veya Çani / ჭანი ; Antik Yunanca: Λαζοί (Lazi)[19] ya da Λαζαι(Laze)[20]) Güneybatı Kafkasya ve Kuzeydoğu Anadolu'da tarih boyunca varlığı bilinen bir etnik Güney Kafkasyalı halktır.
Lazca konuşan halkTürkiye'nin kuzeydoğusunda, -tarihte Lazistan olarak adlandırılan- Doğu Karadeniz BölgesindeArtvin'inHopa (Xopa)Arhavi (Arkabi)Borçka (Borçxa) ilçeleri ve Rize'nin Fındıklı (Viǯe)Ardeşen (Artaşeni)Pazar (Atina)Çamlıhemşin (Vijadibi) ilçelerinde; göçmen olarak İkizdere'nin Merkeze yakın 6 Köyünde, Güneyce beldesi,Kalkandere'nin bazı köyleri ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından dolayı BatumHopa ve Arhavi'den göç ederek yerleştikleri Gölcük,YalovaİzmitBilecikKocaeliSapancaKocaaliKarasuDüzceBoluAkyazıHendekAkçakocaSamsunOrduBaruthane,ÇarşambaVezirköprüLadik , KavakHavzaBafra Sinop-Dikmen gibi yerlerde yaşamaktadırlar.
Kafkasya'da Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Batumi kentinde ve kente bağlı Sarp, Gonio(Gönye), Kahaber, Thilnari gibi köylerde ve çok az da Ahıska, Ureki ve Abhazya'da olmak üzere 5.000 ile 32.000 Lazın yaşadığı tahmin edilmektedir. 19. yüzyıla kadar Acara ve Batum'un çevresindeki nüfusun ezici çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktaydı. Ancak Osmanlı-Rus Savaşları'nda gerek Lazların Osmanlı'ya yardım etmeleri, gerekse muhacirlikten dolayı bölgede Laz nüfusu iyice azalmıştı. Son olarak Stalin'in 1949'da Lazları topluca Orta Asya ve Sibirya'ya sürmesi Batum'da Lazların sayısını azınlık derecesine düşürmüştür.
Çeşitli Avrupa ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde (EstonyaKazakistanKırgızistanRusya) ise ne kadar Laz yaşadığına dair kesin bir veri bulunmamakla beraber 5.000 kadar Laz yaşadığı düşünülmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar kayıtlara Türk olarak geçmekte, Gürcistanlı Lazlar ise Stalin döneminde zorunlu tehcir gereği sürüldükleri yerlerde kayıtlaraGürcü olarak geçirilmektedirler.
Osmanlılar Lazluk'a (Laz Yurdu) girdikten sonra süreç içinde İslam dinini benimsemişlerdir. Buna rağmen Ortodoks dininden dönmek istemeyen Lazlar, kilise ve ibadet dili de olan Yunancayı benimseyerek Osmanlı tahrir defterlerine ya "Rum" olarak geçirildiklerinden Rumlaştılar ya da Lazistan'dan göç edip İç Gürcistan'a sığındığından dolayı Gürcüleştiler.
1810 yılında tüm Lazistan Sancağı'nın nüfusu 600.000'den fazla iken bunun 400.000'i Osmanlı'nın iskan politikaları yüzünden yurtlarından sürüldü. 1900'lere gelindiğinde ancak 200,000 kadar insan otokton yerinde kaldı.
1935 nüfus sayımında "İslâm Azınlık Dilleri" altında 72.000 kişi Lazca konuştuğunu belirtmişti. Bu da o zamanki Türkiye'nin %0,53'ünü oluşturmaktaydı. 1975 Türkiye köy sayımında Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık 90.000 kişi, Batı Karadeniz bölgesinde 25.000 kişi Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankete göre Türkiye halkının %0,28'i kendini Laz olarak tanımlamış ve 220 bin kişinin Laz olabileceği tahmin edilmiştir. Habertürk gazetesinin KONSENSUS araştırma şirketine Kasım 2009-Aralık 2011 tarihleri arasında yaptırdığı “Türkiye Gündemi,Aralık 2011-2012’ye Girerken Türkiye Görünümü” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye'de Laz nüfusu 1.616.412 kişidir. Bu sonuç ile Türk, Kürt, Arap ve Çerkez nüfusundan sonra 5. sırada yer almaktadır.

RİZE'NİN TARİHİ ESERLERİ ;

               

       RİZE'NİN KÜLTÜR,SANAT,TARİHİ,MİMARİ BİRİKİMİ

                             
                                     
                           


Zil Kale :

Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir. İlçe merkezinin 15 km güneyinde, Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi denizden 750 m dere yatağından yaklaşık 100 m yüksekliktedir. Kale; dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir. Kale doğal bir kaya kütlesi üzerinde kurulmuştur. Dış kalenin kapısında kuzeybatı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söğe taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır. Buradan ikinci kapı yardımıyla kale içerisine girilir. Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar muhafız binası, şapel ve başkuledir. Kulenin dört katlı olduğu, duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktadır. Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları belki de kapanmış sarnıçları su akıtıyordu.


Kale-i Bala:

Çamlıhemşin İlçesi'ne 40 km uzaklıkta, Hisarcık Köyü sınırları içerisinde Fırtına Deresi'nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale'dir. Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğusu, güneyi ve kısman kuzeyi sarp kayalıktır. Batı tarafı eğimli bir arazi üzerindedir. Giriş kapısı kuzeybatıdadır. Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ili ilişkisi açıktır. Zil Kale ile aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır.


Rize Kalesi:

Şehir merkezinin güneybatısında yer alır. İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana gelmektedir. Yoğun yerleşme sebebiyle Aşağı Kale tamamen yok olmuş, batı tarafından bazı sur parçaları ve kuleleri günümüze gelebilmiştir.


Kız Kalesi:

İlçe merkezinin batısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Kayaklık bir zemin üzerinde bulunan kalenin kara ile bağlantısı kesilmiştir. Yaklaşık 7x7 m boyutlarındaki kalenin duvarlarında muntazam taş işçiliği görülür. Giriş kapısı batıdandır. Güney surlar yıkılmıştır. Sağlam kalan duvarlarda mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli üst kat pencereleri yer almaktadır. Kız Kalesi'nin kesin olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 13.-14. yüzyıllarda Trabzon Devleti zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Kale, Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır.
                                           
   


Bozuk Kale:


İl merkezinin 10 km doğusunda Gündoğdu'da, aynı adla anılan derenin kenarında yer alır. Denizden 30 m yükseklikte kurulmuş küçük bir gözetleme kulesidir. Karadeniz sahillerinde sık görülen küçük orta çağ kalelerinden biridir.
       

     
Cihar Kale:

Sahilden 7 km içeride, Yücehisar Köyü sınırları içinde Hemşin Deresi'nin doğusunda yer alır. Ana plan yuvarlaktır. Surların taş işçiliği muntazam değildir. Kapısı kuzeydoğudadır ve iki kule ile desteklenmiştir. Ortada yarım daire planlı bir kule bulunmaktadır.
     


Şehitler Çeşmesi:

İslampaşa Mahallesi'nde eski Güneysu yolu üzerinde 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde taslığı vardır. Çeşme, 1916 yılında şehrin savunması sırasında şehit olan askerlerimizin gömüldüğü bir yerde yapılmıştır. İşgal sırasında Ruslar bu şehitlikten yol geçirmek için kazı yapınca şehitler buradan nakledilmiştir. Bu nakil sırasında şehit askerlerin çürümüş elbiselerinden çıkan paralarla halk bu çeşmeyi yaptırmıştır. Çeşmenin üzerinde Latin harfli kitabe metni ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.
   

Eski Rize Evleri:

Şehir merkezinde çok az sayıda eski ev koruma altına alınmıştır. Bunların da iki, üç tanesi korunup yaşatılmaktadır. Rize evlerinin yapımında geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmıştır. Bu evler yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli, kiremitle kaplı çatılara sahiptirler. Şehir evleri genellikle iki veya üç katlıdır. Zemin katta, ahır, kiler gibi servis hacimleri kullanılır. 1.katta mabeyn, sofa ve odalar bulunmaktadır. Mabeynde(esas yaşanılan alan)Bulunan ocakta yemek pişirilir. Odalar geleneksel olarak tasarlanmışlardır ve bazıları ahşap süslemelidirler.
Tuzcuoğulları Evi:
Rize'nin en eski evlerinden birisidir. 18. yy olarak tarihlenebilir. Üç katlı olarak yapılmış mabeynli bir evdir. İçerisinde de çok sayıda oda, hela ve banyo bulunmaktadır. Evin dışında ayrıca bir mutfak ve konak hamamı yer almaktadır.

Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi:
Köyün girişinde,mahallenin batısında mahallenin batısında yer alır. Beş katlı geleneksel ev ve serenderin oluşturduğu yapı Bölgenin en eski ve tipinin en iyi örneklerinden birisidir.

Hurşit Bey Evi:
1849 yılında Mehmet Usta tarafından yapılmıştır. İki katlı, hayatlı tipte bir evdir. Zemin kat ahır, birinci kat esas yaşama alanıdır. Zemin kat yonu taş, birinci kat dolma göz duvarlara sahiptir. Evin esas planı mabeyne (hayat) bağlı bir iç hayat ve etrafındaki odalardan oluşmaktadır. Odaların kapı kanatları, yüklükleri, tavanlar ahşap süsleme bakımından zengindir. Taş ocakların alınlıkları yaşmakları üzerinde bitkisel süslemeler ve kitabeler yer alır. Evin süslemeli odası batıdaki baş odadır. Burada yan duvarlar üzerinde bazı büyük yapıları cami, saray, gemi, tren, top arabası gibi tasvirler yer almaktadır. Evin giriş katındaki yarım daire merdiven ve eve su girişini sağlayan taş yalaklar ilginç özellikler taşırlar.
           

RİZE'NİN MEŞHUR YEMEKLERİ ;



              RİZE'NİN YEMEKLERİ

TABİ Kİ DE BAŞTA HAMSİ :)


1)Hamsi baklavası
2)Hamsi buğulama
3)Hamsi çıtlatması
4)Hamsi döner
5)Hamsi güveci
6)Hamsi haşlaması
7)Hamsi iç pilavı
8)Hamsi köftesi
9)Hamsi kuşu
10)Hamsi lahmacunu
11)Hamsi pazılı pilav
12)Hamsi pilavı
13)Hamsi salamurası
14)Hamsi salatası
15)Hamsi oturtması
16)Hamsi tavalisi
17)Hamsili çorba
18)Hamsili kaygana
19)Hamsili pide
20)Hamsikoli
21)Kağıtta hamsi
22)Saçta hamsi
23)Hamsili  ekmek
                           
Hamsi buğulama :  Hamsiler temizlenir, kılçıkları çıkarılır, yıkanıp durulanır. Bir kabın içine yeterince tuz, karabiber, ince kıyılmış maydanoz ve taze soğanları koyup karıştırılır. Durulanmış hamsileri içine katıp harmanlanır. Karışım 10-15 dakika kadar oda ısısında bekletilip yayvan bir tepsiye konur. Kalan harç üzerine yayılır. Limon ve domatesler ve biberler ince dilimler halinde kesip üstüne dizilir. Zeytinyağı gezdirip kapağı kapatılır. 15 dakika kadar hafif ateşte pişrildikten sonra sıcak olarak servis yapılır.
Hamsikoli :Hamsili ekmek. Çoğunlukla sıcak olarak salata ile yenir.
Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk kuru soğan, bir bağ pırasa yaprağı, bir iri domates büyüklüğünde içyağı, dört bardak mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir avuç nane, iki kase hamsi.
Yapılışı: Önceden suya konmuş hamsiler kılçıklarından ayıklanır. Bütün sebzeler ve içyağı ince ince doğranır, elenmiş un ve kaynar su ilave edilerek karıştırilır ve ekmek hamuru şeklinde hafifçe yoğrularak mısır ekmeği gibi plekide pişirilir. Pişirmeden önce tuzu kontrol edilmelidir. Hamsi ve içyağı kendiliğinden tuzlu olduğundan tuz ayarı buna göre yapılmalıdır. Hamsili ekmeğin hamuruna su yerine kaymaklı süt ve yumurta katılırsa daha da lezzetli olur. Sıcak olarak yenirse daha lezzetlidir.
                                     
Hamsi Köfte:
Malzemeler: Bir kilo tuzlu hamsi, dört dilim bayat ekmek, üç yumurta, yarım su bardağı mısır unu, karabiber, maydanoz, tuz ve yağı
Yapılışı: Tuzlu hamsi akşamdan suya konarak tuzu alınır. Hamsiler temizlenip yıkanır kılçıkları çıkarılır. Çok az su ile hafifçe haşlanır, süzdürülür. İçine ufalanmış ekmek içi, kıyılmış maydanoz, yumurtalar, tuz, karabiber konup yoğrulur. Yumurta büyüklüğünde parçalar halinde köfte sekline getirilir. Mısır ununa bulanıp kızgın yağda kızartılır.
                              
Hamsi Kuşu : Hamsinin kılçıkları çıkarılır. Yeşil soğan pazı maydanoz mısır unu sıcak su kara biber ile birlikte köfte şeklinde yoğrulur. Zeytin yağında kızartılır.
Hamsili Pilav: Hamsi ve iç pilavla yapılır. İç pilav pirinç yağ ve tuzla kavrulmak suretiyle hazırlanır. Pilava soğan fıstık kuş üzümü şeker baharat konur. Maydanoz kullanıldığı da olur. Hamsi kılçıkları çıkarılıp ikiye ayrılır. Yarısı pilavın altına yarısı üstüne dizildikten sonra pişirilir.
Hamsi Tavalisi : Hamsi pazı ile karıştırılır tavada yağda kızartılır.
Ormanlı Hamsi : Hamsi pazı nane ve maydanozla yapılan yemek
Çılbır : Süt tereyağı ve un kullanılır. Yağa süt konulur mısır unu dökülür vurulur; üstüne yağ dökülür.
Çırıhta : Tatlı çeşidi. Hamur yuvarlak kesilir. Yağda kızartıldıktan sonra üzerine şerbet dökülür. Soğuyunca yenir.
Çirmulis : Yağ eritilir. Mısır ekmeğinin içi yağla ezilir.
                                        


Çumur : Malzemeler: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve mıncı. Yapılışı: Sıcak mısır ekmeğinin içi yayvan bir kap içersine boşaltılır. İçersine bol miktarda tereyağı ve tuzlu minci (Lor) katılarak karıştırılır. Mısır ekmeğinin sıcağında yağ, ekmeğe ve minciye sirayet eder. Soğutulmadan yenir. 
Haşıl : Malzemeleri: Mısır unu, tereyağı, su, süt veya yoğurt. Yapılışı: Mısır unu suya karıştırılarak pişirilir. İyice pişen bu karışıma bol miktarda tereyağı karıştırılır, pişirme işine devam edilir. Çok katı bir kıvama gelen yemek bir miktar soğumaya bırakılır. Birazcık soğuduktan sonra üzerine süt veya yoğurt dökülerek yenir.

Haviçi : Mısır unundan yapılır. Süt kaynatılır mısır unu yavaş yavaş üzerine dökülür kaynatılır muhallebi gibi olur.
Herse: Tatlı çeşidi. Arpa bulgur dövülerek sütle pişirilir pilav haline gelir üzerine şeker şerbeti dökülür.
Hoşmer : Kaymaktan yapılır.
Malzemeleri: Bir litre kaymaklı süt, bir kase köy peyniri, üç tahta kaşığı mısır unu, yeterince tuz. 
Yapılışı: Kaymaklı taze süt süzgeçle süzülerek bir tavaya boşaltılır. Tava ateşe konarak kaynatılmaya bırakılır. Elenmiş mısır unu, kaynayan süte yavaş yavaş ve karıştırılarak ilave edilir. Normal kıvama gelince ince doğranmış köy peyniri ve tuz konur. Peynirin hoşmer içine erimesiyle birlikte sıcak servis yapılır. Hoşmer, muhlama gibi yenir ve yerken yağ tavada göllenir.                            
                                     
                                                            


Kabak Sütlisi :
Tatlı çeşidi. Bir çeşit kabak sütlacıdır.
Malzemeler: Orta boy bir taze siyah kabak, bir buçuk kilo süt, bir su bardağı şeker, tuz.
Yapılışı: Kabak parçalara bölünüp kabukları soyulur, küçük küçük doğranıp suyla pişirilir. Mixer ile çırpılır, süt, şeker ve tuz ilave edilir, on dakika kadar pişirilir, sahanlara veya taslara boşaltılarak soğuk veya sıcak yenebilir.
Kabak Çorbası : Kabak ince doğranır yağ katılır suda pişirilir.
Kabak Felisi : Tatlı çeşidi. Kabak ince ince kesilir yan yana dizilir üstüne şerbet dökülür üzeri kapatıldıktan sonra kaynatılır.
Kaymak Muhlaması: Hemşin yöresinde bir miktar kaymak alınarak tavaya konur, ateş üzerinde kaynatılır, içerisine yavaş yavaş mısır unu ilave edilir. Daha sonra bir miktarda ince ince doğranmış köy peyniri konmak suretiyle sıcak olarak servis yapılır. Bu muhlama şekline adı geçen yöremizde “kaymak muhlaması’ denmektedir.
Koliva : Suda kaynatılmış mısır.
                                                            
Korkoto: Kırılmış mısır. Malzemeler: İki su bardağı korkoto, Bir su bardağı ayran, İki çorba kaşığı tereyağı. Yapılışı: Önce korkoto suya atılır, ayran ve tuz katılır, tereyağı konup pişirilir. Günümüzde; salça tereyağında pişirilerek servis yapılırken çorbanın üzerine gezdirilmektedir.
Kotniyar: Hemşin yöresinde kaymağı alınmış süt içersine mısır unu karıştırılarak yapılan tava işine “Kotniyar” denmektedir. Kotniyara peynir konma
Lahana Çorbası (Vurma Lahana) :
Malzemeler: Altı bağ kara lahana, bir domates büyüldüğünde içyağı, bir kaşık tereyağı, bir bardak içyağı, bir bardak un, az miktarda acı biber.
Yapılışı: Önce, temizlenmiş ve doğranmış lahana ve fasülye ayrı ayrı haşlanır ve süzülürler. Mısır unu dışında bütün malzemeler ve tuz kazana konur, kaynatılmış su ilave edilir ve pişirilir. Suyu bir başka kapa alınıp ezme işine girişilir. Lahanayı ezmek için özel bir kutali veya kepçe kullanılır ve lahana muhallebi kıvamı alıncaya kadar ezilir. Ezme işi bitince lahanadan daha önce alınmış olan su ve bir miktar mısır unu kazana yavaş yavaş ilave edilir ve 5 ila 10 dakika karıştırılarak kaynatılır. Ezme lahanaya damak zevkine göre tatlı kabağı, taze fasülye, taze mısır veya pazı ilave edilebilir.
                                              
Lahana Haşlaması :
Malzemeler: Altı bağ lahana, bir domates büyüklüğünde içyağı, bir kase fasülye, iki kaşık mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir kiloya yakın kemik, bir miktar acı biber.
Yapılışı: Lahanalar önce yıkanıp temizlenir. Daha sonra elle bükülerek doğranır, fasülye ile beraber veya ayrı ayrı haşlanır ve süzlür. Lahana kaynatılıp süzülmezse tadı acı olur. Kazana su koyarak bütün malzeme buna ilave edilir. Tuzu biberi konur, yarım saat pişirilir.
Lahana Sarması :
Malzemeler: Altı veya yedi bağ kara lahana, üç baş soğan, bir kilo ince kıyılmış et, bir kase korkoto, maydonoz.
Yapılışı: Soğanlar ince ince doğranır. Yeteri kadar tuzla ovulur, ince kıyılmış et, korkoto, maydonoz, tuz, su ilave edilerek dolma içi hazırlanır, daha önce haşlanmış süzülmüş lahanayaprakları ile sarılır. Dolmaların üzerini geçmiyecek kadar su konulup kazanda pişirilir, sıcak servis yapılır. Kazanın en altına kemik konursa daha lezzetli olur. Korkoto yerine bulgur veya pirinç konabilir.
                                               
Lahana Rohtikosu: Lahana rohtikosu ayrı bir yemek olmayıp ezme lahanadan yapılan bir yiyecektir. Ezme lahanaya ufalanmış mısır ekmeği ve tereyağı katarak kaynatilır. Eğer kavurma konursa daha lezzetli olur.
Mısır Ekmeği-Çoroç :
İç malzemesini hazırlamak için soğanları incecik yemeklik doğrayın.  Pazı, pırasa ve yeşil soğanı ayıklayıp incecik doğrayın ve ayrı ayrı kaplara koyun.Sıvıyağı geniş bir tavaya koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Kuru soğan ve pırasayı tavaya koyup karıştırarak 5 dakika kavurun.  Pazı ve yeşil soğanı ekleyip en az 5 dakika daha, suyunu çekinceye kadar pişirin. Tuz ve pul biberi ilave edip ocaktan alın ve soğumaya bırakın. Hamuru hazırlamak için su ve tereyağını büyükçe bir tencereye koyun. Tuzu serpiştirip orta ısılı ateşte kaynatın. Kaynar kaynamaz altını kısıp mısır ununu azar azar ekleyin ve sürekli karıştırarak 2-3 dakika pişirin. Koyu muhallebi kıvamındaki hamuru ocaktan alın. 30-35 santim büyüklüğündeki tepsiyi (borcam da kullanabilirsiniz) yağlayın. Hamurun yarısını yağlanmış tepsiye yayın. Hazırladığınız iç harcını üzerine kaşıkla yayın. Kalan hamuru harcın her tarafını kapatacak şekilde üzerine yerleştirin. 5 dakika önceden ısıtıp 180 dereceye ve alt-üst konuma ayarladığınız fırında en az 60 dakika pişirin. Çıkarıp dilimleyerek servise sunun.
Malzeme listesi :   1 kg mısır unu,  1 litre su,  250 gr tereyağı (400 gr hazır süt kreması da kullanabilirsiniz.),  2 çay kaşığı tuz,
İç malzemesi için;  5 yemek kaşığı sıvıyağ,  2 adet orta boy kuru soğan,  1 demet pazı,  5 adet pırasa,  4 adet yeşil taze soğan, 1 tatlı kaşığı tuz,pul biber.
                               
Laz Böreği :
Malzemesi: Beş yumurta, yedi su bardağı süt, bir çay bardağı kadar pirinç unu ve nişastası, bir buçuk su bardağı şeker, alabildiği kadar buğday unu, tuz, yufkanın aralarına sürmek için tereyağı. 
Yapılışı:Böreğin tatlı olmasını sağlayan en önemli nedeni şerbetidir. Şerbet ise şu şekilde yapılır: Bir buçuk bardak şeker, bir bardak su ile hazırlan Böreğin malzemeleri karıştırılarak bir hamur elde edilir. Hamur yirmi parçaya ayrılır. Yirmi tane yufka açılır. Yufkalar on-on şeklinde ikiye ayrılır. Böreğin kalbi olan muhallebisi, yufkaların aralarına konulacaktır. Muhallebi ise şöyle hazırlanır: süt ve şeker bir kapta kaynatılır. İçine az tuz konulur. Başka bir kapta bir bardak soğuk süt içine dört yumurta sarısı ve buğday unu katılarak iyice çırpılır. Piştikten sonra içine biraz karabiber serpilir. On hamur açıldıktan sonra aralarına bol bol tereyağı sürülür. Üst üste konulur ve üzerine soğumuş muhallebi dökülür. Sonra on hamur daha açılır, aralarına tekrar tereyağı sürülerek muhallebinin üzerine dizilir. Arzu edilen şekilde kesilerek tereyağı sürülür üzerine ve fırına verilir.an şerbet, tepsi sıcak olunca şerbet ılık olmak şartıyla böreğin üzerine dökülür. Fındık veya cevizle süslendikten sonra ılık olarak servis yapılır.
                                             
Muhlama :
Malzemeler: Üç tahta kaşığı mısır unu, üç kaşık tereyağı, bir kase tel veren peynir, ılık su ve tuz.
Yapılışı:Bakır bir tavada tereyağı eritilir. Mısır unu konulup Pembeleş inceye kadar kavrulur. Tavaya ilik su ve peynir ilave edilir. Peynirin tuzuna göre tuzu ayarlanır. Hafif ateşte karıştırılarak yağını üzerine verinceye kadar pişirilir.
Muhlama tel veren peynirle yapılabileceği gibi her türlü peynirle veya minci ile de yapılabilir.
Peynir ve minci sade olarak da yağda pişirilebilir. (Buna pişirmek yerine ısıtmak demek daha doğru olur). Yağda sade olarak pişirilen peynire peynir muhlaması, yağda sade olarak pişirilen minciye de minci mıhlaması denir.
                                               
Pepeçura :                                             
Tatlı çeşidi. Üzüm suyundan yapılan pelte kıvamında yapılır.
Malzemeler: Uç kilo siyah kokulu üzüm, bir su bardağı mısır unu, tuz. Az bir miktar buğday unu katılması iyi olur.
Yapılışı: Üzümler ezilir, şırası alınır. Gerekirse üzümlerin posası az bir suda pişirilerek posada kalan öz de alınmış olur. Bir kazana koyduğumuz ve kaynar hale getirdiğimiz üzüm suyuna un, yavaş yavaş yedirilir, gerekirse şeker ilave edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Sahanlara taslara konup soğuk olarak ikram edilir.
                                                  
Tavali :
Turşu Tavalısı, Turşu Kavurma
Malzemeler :Bir kilo fasulye turşusu, üç baş soğan veya buna denk Pırasa yaprağı, beş diş sarımsak, iki kaşık tereyağı veya buna denk zeytinyağı.
Yapılışı : Fasulye turşusu bir gün önceden suya konur, tuzu çıkartılır. Hiç su kalmayacak şekilde elle sıkılır. Soğanlar, ay şeklinde bir tavaya doğranırlar ve zeytinyağı ile Pembeleşinceye kadar kavrulurlar. Daha sonra hazırlanan turşu, tavaya ilave edilir, ezilmiş sarımsak ve az bir miktar biber konarak 10-15 dakika kavrulur. Sıcak veya soğuk olarak yenebilir. Eskiden ilk yemek olarak ve mısır ekmeği ile birlikte yeniyordu. Bir lokma ekmek tavaya uzanıyor ve parmaklar yardımıyla bir tutam turşu alınıp ağza getiriliyordu. Günümüzde ise turşu kavurma, salata gibi sofraya konulmakta ve iştah açıcı olarak alınmaktadır.

RİZE'NİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ ;

 RİZE'NİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ





Kaçkar Sıra Dağları:


Rize ve Hopa arasında yer alan yıl boyunca gözlenebilen keskin buzulları, masmavi gölleri, yeşilin her tonuna sahip ormanları, coşkulu dereleri, bin bir çeşit bitkileri ve hayvanları ile doğal bir park görünümünde olan Kaçkar sıradağlarının en yüksek tepeleri Altıparmak (3480 m.), Kavran (3932 m.) ve Verçenik (3710 m.) dir. Güney rotasından çıkışı kolay olan Kaçkarları her yıl binlerce dağcı ziyaret etmektedir. Eğer sis yoksa Doğu Karadeniz dağlarının muhteşem görüntüsünü izleyebilirsiniz. Kuzey rotasını ise daha çok deneyimli dağcılar tercih ederler ve kuzeyden zirve yapmanın başka bir avantajı geri dönüşte Ayder yaylasında kaplıcalara uğrayabilmenizdir. Dağa yaz aylarında tırmanmak ne kadar kolay ise kış aylarında tırmanmak o kadar zordur. Kış aylarında kar vadileri doldurur, yaylaları örter ve evler yok olur. Ayrıca buzulların eğimi her zaman çığ düşmesine uygundur.
Tırmanma Zamanı: Yaz Tırmanışları için en uygun zaman Ağustos ve Eylül ayları, Kış Tırmanışları için en uygun zaman Şubat ve Mart ayları.

Fırtına Deresi ve Vadisi:
Fırtına Vadisi, Fırtına Deresi'nin, Karadeniz kıyı çizgisinden başlayıp iç kısımlara doğru birden çok kola ayrılarak (Durak, Hemşin, Hala, Polovit, Elevit ve Tunca dereleri) Kaçkar Dağları'nın kuzey yamaçlarına kadar uzanmasıyla oluşur. Vadide yıllık ortalama yağış miktarı 2000 mm'nin üzerindedir ve yüksek kesimleri sürekli sis altındadır. Alüviyal akarsu ormanları (kızılağaç), geniş yapraklı ılıman ormanlar (doğu kayını), iğne yapraklı doğu ladini ormanları, yapraklı ve karışık ormanlar, geniş alpin çayırlıklar ve kayalık habitatlar, nadir şimşir ormanları gibi Doğu Karadeniz'e özgü bütün habitatları burada bulmak mümkündür. Bu değerlerinden ötürü, Fırtına Vadisi ormanları, WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından Avrupa'da acil korunması gereken 100 ormandan biri olarak ilan edilmiştir.

Fırtına Vadisi, Kaçkar Dağları ile birlikte 537 odunsu bitki, 136 kuş, 30 memeli, 21 sürüngen ve 116 endemik bitki türüne ev sahipliği yapar. Fırtına, Hemşin ve Çağlayan dereleri, her yıl Karadeniz'den iç kısımlara göç ederek yumurtadan çıktıkları yere yumurtlayan deniz alalarının da yuvasıdır.

Buzul Gölleri:
Kaçkarların en önemli kaynak değeri buzul gölleridir. Kaçkar Dağlarının Milli Park olmasındaki en büyük etken birçok buzul gölü bünyesinde barındırıyor olmasıdır. Oluşum öyküsü ile de buzul gölleri hayret uyandıracak bir özelliğe sahiptir.
Buzullar, karın yeniden kristalleşmesi, sıkışması ve bir araya toplanması ile meydana gelir. İklim değişikliklerinin ve yerçekiminin etkisiyle hareket ederler. Soğuk iklimlerde aşağıya doğru sarkan buzullar, ilerlerken üzerinde kaydıkları zeminden aldıkları parçalarla yeryüzünü şekillendirirler. Binlerce yıl süren hareketleri sonucunda V biçimli vadileri aşındırarak tekne biçimli vadilere dönüştürürler. Kaçkarlar’daki Davalı, Büyükçay, Kavron, Çeymakçur, Avusor- Bulut ve Kaçkar vadileri tipik buzul vadileridir. Eğimin az ve kaya yapısının dirençsiz olduğu bölgelerde ise buzulların akması ve geri çekilmesi sırasında çukurlar oluşur. Bu hareketler zamanla çukurlukları derinleştirir. Onların suyla dolmasıyla da buzul gölleri meydana gelir.

Kaçkarlar’da iri kaya bloklara rastlamak mümkündür. Bu kayaların kimi bazalt kimi de granittir. Normalde bazalt volkanik bir kayaçtır ve yüzeyde bulunur; granit ise daha derinlerde bulunur. Ancak yörede her iki türe aynı ayna rastlamak mümkündür. Magmadan gelen granit, bazaltik kayaçları çatlatarak yükselmiş. Belli yerlerde de, örneğin Kaçkar ve Verçenik dağlarında bazaltlar çatı gibi granitin üzerinde kalmışlar. Bu kayaların kiminin granit, kiminin bazalt olması on milyonlarca yıl öncesine ait bir hareketin sonucudur:

Yörede iki kıta bulunmakta idi. Güneyde Anadolu, kuzeyde Pontid; aralarında da bir okyanus yer alıyordu: Neotetis. Çok karmaşık tektonik hareketler sonucunda iki kıta birbirine yaklaşmaya ve okyanus kapanmaya başladı. Gün geldi Neotetis yok oldu ve iki kıta birleşti. Kaçkarlar’daki kayaçların kimi Neotetis kapanmadan önce oluşmuş kimi ise kapandıktan sonra oluşmuş.

Kıbledağı Deresi:
Rize'nin 1.261 m. yüksekliğindeki dağlık bölgeden kaynaklanan Kıbledağı Deresi çok sayıdaki küçük akarsu ile birleşerek kuzeydoğuya doğru akar ve Yaşköy yakınlarında Karadeniz'e dökülür.
Büyükdere
Tekfur Tepesi'nden kaynaklanan Büyükdere ilin kuzeydoğu yönüne doğru akar ve Yenice yakınlarında batıdan gelen büyük bir kol ile birleşerek Çayeli'nin batısından Karadeniz'e dökülür.

Rize derelerinden özellikle Fırtına Deresi ile İyidere'de karlar eridiğinde kano sporu yapılmaktadır.
Mesire Yerleri
Rize ilinin zengin orman dokusu, orman içi dinlenme yerlerine olanak sağlamıştır. Yaylaların çevresi de mesire yeri olarak kullanılmaktadır. İlin en önemli mesire yeri Rize-Erzurum karayolu üzerindeki Çamlık orman içi dinlenme yeridir. Burada turizme yönelik tesisler bulunmaktadır. Kaçkar Dağları'nın zengin bitki örtüsünün yanı sıra kuş ve kelebek türlerinin çokluğundan ötürü, özellikle İkizdere ve Çamlık bölgeleri bu yönde turizme katkıda bulunduğu gibi ilin önemli mesire yeri olma özelliğini de korumaktadır. Ayrıca safari için de önemli bir parkur oluşturmuştur.

RİZE'NİN TARİHİ VE KÜLTÜRÜ ;

           RİZE'NİNTARİHİ VE KÜLTÜRÜ

Eski dönemlerde burada Kulku veya Kulha denilen bir asya topluluğu yaşamaktaydı. Bölgeyi MÖ 765-735 yılları arasında Urartu kralı II. Sardur elegeçirmiştir. MÖ 714'te Kimmerler tarafından fethedilen bölge, MÖ 680 İskitlerin eline geçmiş ve MÖ 626'da Saka Kralı Madovanın öldürülmesiyle Med İmparatorluğuna bağlanmıştır. MÖ 670 yılında Milet sehir devletlerine ve Büyük İskender'in doğu seferi sırasında Kapadokya ve Bitinya ile beraber Pontos eyeletinin bir parçası olmuştur. MS 10'dan MS 395 kadar Roma İmparatorluğunun Bu tarihten sonra Bizans İmparatorluğunun bir parçası olmuştur. Romalı gezgin Arrian burada yaşayan halkı Lazlar olarak tanımlamıştır.


Rize :
Malazgirt Savaşından sonra 1080 Posof kusatmasında yenilen Gürcü Krallıgından alınan Rize, Türk Beyliklerini eline geçmiştir. 1098'de yeniden Bizansların elnine geçen şehir Gürcistan üzerinden yoğun kuman iskanına uğramıştır. 1204'te Trabzon Rum İmparatorluğu bağlanmış. 1470'te Fatih Sultan Mehmet tarafından feth edilmiştir[16].
Rize 19. yüzyılın ikinci yarısında Batum'un Ruslar'a bırakılmasının ardından, Trabzon Vilayetine bağlı Lazistan Sancağının merkezi olmuş, Cumhuriyet döneminde il merkezi olmuştur. I. Dünya Savaşında yaklaşık iki yıl süren Rus işgalinin ardından özellikle çay ekiminin yaygınlaşması ile önemli bir gelişme göstermiştir.

Rize İli Merkeze Bağlı Belde ve Belediyeler:

Kendirli Beldesi :



Rize Kendirli Beldesi Panoramik Görüntüsü
Karadenizin doğusunda Rize ilinin merkezine 27 km uzaklığında ve sahilden Trabzon-Rize il sınırlarında bulunan iyidere deresinin denize döküldüğü yerden 9 km içerde yer alan Kendirli Beldesi, 1967 yılına kadar kalkandere ilçesine bağlı idi ve 1967 yılında Refah Partisinden Ali Serdar belediye başkanlığıyla belde olmuş Rize Merkez ile bağlı kalmıştır. Ali Serdar 1967 - 1977 yıllarına kadar başkanlık yaptı.
Ardından başkanlığı yine Refah partisinden Mehmet Fazlıoğlu 1977 - 1984 yılları arasında başkanlığını devam ettirdi. Belde, ilk olarak adını 1982 Anayasasına toplu şekilde “red” oyu vermesiyle duyurmuş. Daha sonrasında ise Refah, Fazilet ve Saadet Partisi’ne verdiği destekle gündeme gelen Kendirli, 2009 yılında ilk kez bir başbakan tarafından ziyaret edildi.
Eşref Uzun başkanlık dönemi de Fazilet partisi ve 2001 yılında akpartiye geçerek 1984 - 2004 yıllarında devam etti. 2001 de Ak partiye geçen Eşref uzun 2004 yerel seçimlerinde Rize akp millet vekilliğinden girdiği seçimlerde kaybetti Şimdide son olarak 2004 yılı seçimlerin galibi yine Erbakan'ın kalesi Kendirli Beldesi'nde saadet'li Salih Uzun başkanlık dönemi başladı. 2009 Yılında ki seçimleri de 64 oy farkıyla AKP, Erbakan'ın Kalesini zorlayarak Kendirli Beldesi Saadet Partisi Belde başkanlığıyla devam etmektedir.
Kendirli Beldesi halkının geçimi tamamen çaya bağlıdır. Belde insanı çay keserek ve sezon olarak çay fabrikalarına çalışarak geçimleini sağlamaktadırlar.

Kendirli Beldesi'nin tarihi:



Kendirli Merkez Camii ve Rumlardan kalma Tarihi 98 Yıllık minaresi
Kendirli Beldesi'nin fazla tarihi kaynağı bulunmamaktadır. 1928 yılında harf inkilabından sonra osmanlıca yazılmış eserlerin kaybolması, Ruusların işgali, tekke ve zaviyelerin kaldırılmasından sonra zamanla Kendirli Beldesi Tarihinide kaybetmiştir. Buna öncülük yapan insanlarında beldedeki en yaşlılarından öğrenebildikleri en fazla üç kuşak öteye kadar olmuştur. Buna istinaden beldenin eski tarihinde medreseler beldesi olarak bilindiği rivayetler arasında. Beldedeki en eski tarihi eserin 98 Yıllık Kendirli Merkez Camii Minaresidir.
Rize ilinin Gözde beldesi Kendirli,Cumhuriyetin ilanından önce Rumca Ğoloz adını taşıyan beldenin ismi civardaki dağlık ve engebeli arazi yapısına göre bulunduğu alanın düz bir yapıya sahip olmasi sebebiyle "Ğoloz" adını almıştır. Rumca düzlük anlamına gelmekte ve halen halk arasında ğoloz olarak da telafüz edilmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra resmi olarak Ğoloz isminin değiştirilerek Kendirli isminin verilmesiyle o dönemlerde belde ve civarinda kendir yetişimi yoğun olduğu sanılıyor. Kendirli ismini de yetiştiricilği olan kendir den almış olabilirliği rivayetler arasındadır.

Kendirli Beldesi'nin coğrafi yapısı:

Karadenizin doğusunda Rize ilinin merkezine 27 km uzaklığında ve sahilden Trabzon-Rize il sınırlarında bulunan iyidere deresinin denize döküldüğü yerden 9 km içerde yer alan Kendirli Beldesi çok şirin bir yerleşim yeridir, Beldenin çevresindeki köylerde sırayla doğusunda Beştepe Köyü, kuzey de Esentepe Köyü, Kuzey batısında Maltepe Köyü, Batıda Kalecik Köyü, Güneyinde Dilsiz Dağı, Güney Batısında ise Geçitli Köyü bulunuyor. Bu köylere olan ulaşım çok kolaylıkla yapılmaktadır.
Topragında fosfor, granit ile bozalt ve antrasit kayaların karışımıyla meydana gelmiştir. Beldenin bölgesinde tüm mevsimlerde yağış görülmektedir, iklimi (subtropikal) yağışlı iklimdir. Yazın en sıcaklığında bile kuraklık yaşanmamaktadır ve kışında don yaşanmamaktadır. yıllık ortalama ısı derecesi +15 °C aralarındadır.
Kendirli beldesi'nin etrafı dağlarla çevrili ortada düz bir alandadır ve her yönünden dağlardan gelen dere ve çaylar geçmektedir. Batısından elma deresi, doğusundaki dağlar arasından ise çiyalar deresi akmaktadır. Dağlarla çevrili bir alana sahip olduğundan diğer bölgelere göre mevsimleri ılıman geçmektedir.
Beldenin yerleşiminde dağınıklık yok toplu bir yerleşime sahiptir. Ağaç türleri ise Kızılağaç, orman gülü, kayın, yabani karayemiş, ceviz, meşe ve ladin. Beldenin genel olarak çay bahçelerine sahiptir. Beldenin ulaşım problemi yoktur. Elektirik Tellerinin bile 1980 lı yıllarında toprak altından verilip çevre görüntü kirliliğine çözüm olmuştur.


Kendirli'ye ispandam'dan kuş bakışı
Beldenin girişinden uzanan ispandam asmalık mahallesi ve halaslar mahallesi arasında köyün içindeki en yüksek yerdir ve buradan beldenin her yeri kuş bakışı görünmekte ve manzarası eşsiz bir güzelliktedir.

  • Muradiye Beldesi
  • Çaykent Beldesi
  • Gündoğdu Mahallesi

Coğrafya ;

Bitki örtüsü :

Ormanlar alçak kesimlerde kızılağaç, gürgen, kestane, ıhlamur, kayın, meşe gibi yayvan yapraklı ağaçlar ve yerli halkın komar adını verdiği orman gülünden oluşmaktadır. Daha yüksek kesimler ise, ladin ve köknar gibi iğne yapraklı ağaçlarla kaplıdır.

İklim :

Kıyı kesiminde ılık ve çok yağışlı bir iklim hüküm sürmektedir. Rize ili, Türkiye'nin en çok yağış alan bölgesidir. Bu durum Rize'de sel baskını ve heyelanların görülme sıklığını da arttırmaktadır.[17]

Ekonomi :

Rize ekonomisi çay sektörüne dayalıdır. 48 yaş çay işleme ve çay paketleme fabrikası ve 17.000 çalışanı ile sektöre yön veren kuruluş geçmişte olduğu gibi günümüzde de Çaykur'dur. Paketlenmiş çayda Çaykur'un pazar payı %65 özel sektörün payı %35'tir. Rize'de kivi üretimine de son yıllarda önem verilmeye başlanmıştır. Balıkçılığın payı ise günden güne azalmaktadır.

Folklor :

Rize folkloru, yörede atma veya kesme türkü olarak adlandırılan maniler, atasözleri, deyimler ve bilmeceler bakımından çok zengindir. Halk oyunları açısından horon ve karşılama yöre olan Rize'de sahil kesiminde kemençe iç kesimlerde ise tulum oyunlara eşlik çalgısı olarak kullanılmaktadır. Güneysu yöresinde ağız armonikası ve bazı Laz ve Hemşinli köylerinde şimşir kaval seyrek de olsa aynı amaçla kullanılmaktadır.
Giyim /Kuşam :
Hemşinliler ve Lazlar tarafından "Horum" olarak adlandırılan sahil halkının diğer kültürel özellikleri Trabzon ile küçük ayrıntılar dışında ortaktır. Belde peştemal (çoğunlukla kavuniçi,- siyah çizgili), üstte fermene adı verilen yelek, kamis adı verilen keten içlik giyilip başta çeşan örtülmektedir.
Hemşin :
Peştemal özellikle yaşlı kadınlar tarafından tercih edilmektedir. Koknoç adı verilen önlük ve başa bağlanan şar- puşi ikilisi Hemşinli kadının sembolüdür.
Yöre kadınları içte "foga" denen elbise veya etek-bluz giyer. Altta uzun çorap ve lastik ayakkabı, üstte ise, bele peştamal dolanır, başa "çeşan" örtülür